6 7 eylül olayları izmir

67 Eylül Olayları Cumhuriyet tarihinin kırılma noktalarından biridir. Bunda en ufak bir kuşku yok. Öte yandan, Türk milleti ve Cumhuriyet, büyük bir saldırı altındadır. Bugün Cumhuriyet’ten ayakta kalan çok az şey bırakılmış durumdadır. Saldırı, yoğunluğunu artarak sürdürmektedir ve en önemlisi çok yönlüdür. 67 Eylül Olayları - 1955. 6 Eyl 2014. #1. 6 - 7 Eylül 1955'te İstanbul 'da yaşayan başta Rumlara olmak üzere azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketidir. Ülkedeki toplumsal olarak çeşitli etnik yapıyı belirtmek için yaygın 67 Eylül olayları da onların üstüne yıkıldı Komünistler yapmıştır, yakalayın! Türkiye’de bir dönem her olumsuzluğun kaynağı olarak gösterilen yazar ve çizerler 1955’in 6-7 Eylül sonrasında da apar topar hapse atıldılar. Aziz Nesin’den Kemal Tahir’e, İngilizve Cumhuriyet Arşiv Belgeleri Işığında 6-7 Eylül Olayları. Cengiz Atli. Journal of Turkish Studies 9 (Volume 9 Issue 10):1183-1183 (2014) Abstract This article has no associated abstract. (fix it) Keywords Özet 1955 yılının 6 ve 7 Eylül günleri, İki gün boyunca İstanbul ve İzmir'de Rumlara ait mağaza, kilise, gazete ve mezarlıkların bir kısmı tahrip edildi ve yağmalandı. Bu trajik hadise çok sayıda incelemeye konu olmuşsa da olaylara tanık olmuş veya olayları bizzat yaşamış insanların hatıraları bugüne kadar Site De Rencontre Top 10 Gratuit. 6-7 Eylül 1955, bu toprakların gördüğü belki de en acı günlerden ikisi. Bu kapkara günlerde; ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülen binlerce kişi gayrimüslimlere ait ev ve işyerlerini yakıp yıkmış, tecavüz ve darp olayları yaşanmıştı. 6-7 Eylül utanç günlerinden sonra bu topraklarda hiçbir şey eskisi gibi olmadı. YAŞAM 1308 Abone Ol 1955 yılı Türkiye’de siyaseten en karışık dönemlerden biriydi. Menderes hükûmeti içeride vadettiği şeyleri yapamıyor, ekonomi gün geçtikçe kötüye gidiyordu. Dışarıda ise özellikle Kıbrıs’ta yaşanan sorunlar can sıkıyordu. Bu sorunlar diğer yandan hükûmetçe içeride olanları unutturmak için bir malzeme olarak da yaz döneminde, Kıbrıs’taki gerginlikleri takiben özellikle Hürriyet gazetesinde İstanbul’da yerleşik Rumlara karşı bir kışkırtma kampanyası başlatılmıştı. Yapılan haberlerde Patrikhane’deki din adamlarının Kıbrıs’taki Rum bağımsızlık mücadelesi için para topladıkları iddia ediliyor, insanlar kışkırtılıyordu. Diğer yandan Kıbrıs Türktür Cemiyeti KTC de kamuoyunda Kıbrıs konusundaki hassasiyeti arttırmak için yoğun çaba içindeydi. Buna şimdilerde AKP’nin kadrolarını oluşturan Milli Türk Talebe Birliği MTTB ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu TMTF gibi öğrenci örgütleri de destek yalan haberle linç ve yağma başladıTarihler 6 Eylül 1955’i gösterdiğinde; İstanbul’daki başta Rumlar olmak üzere gayrimüslimler bir yalan haberle hedef haline getiriliyordu. Yapılan haberde Selanik’teki Atatürk’ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı yazılıyordu. Bu haberle galeyana gelen kitleler ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülen binlerce kişi gayrimüslimlere ait ev ve işyerlerini yakıp yıkmaya işin içinde bir şeyler vardı. Örneğin Menderes hükûmetine yakın İstanbul Ekspres gazetesinin daha olay gerçekleşmeden iki saat önce, “Ata’mızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskısını yaptığı yıllar sonra ortaya çıkacaktı. Tirajı 20 bin civarında olan bu küçük gazete 6 Eylül’de ise tam tamına 290 bin Türktür Cemiyeti’nin öncülüğünde gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, DP parti teşkilatı, çevre ilçeler ve Beyoğlu’ndaki yerel insanlar ve İstanbul’a dışarıdan getirilmiş olan kitleler 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkımı gerçekleştirirken, bu toprakların yaşadığı en büyük utançlardan birinin de altına kirli imzalarını yakıldıResmi kaynaklara göre 4 bin 214 ev, işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul tahrip edildi. Tabii bunlar resmi rakamlar sadece. Kiliselere saldırıldı, içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalara zarar verildi. 73 Rum Ortodoks kilisesi ateşe verildi. Olaylarda 11 kişi hayatını kaybetti. Helsinki Watch örgütünün bir raporuna göre ise ölenlerin sayısı 15 olarak kayıtlara üstelik sadece Beyoğlu’nda gerçekleşmiyordu. Rumların yoğun olarak yaşadığı semtler; Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Eminönü, Fatih, Balat , Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy de bu vandallıktan ve ırkçılıktan nasibini alıyordu. Tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59’u Rumlara aitken, kalan yüzde 17’sinin Ermenilere, yüzde 12’sinin Yahudilere ait olması ise olayın ırkçı boyutunu gözler önüne başladığı saatlerde İstanbul’da olan başbakan Adnan Menderes saldırıların kontrol edilememesi üzerine Sapanca’dan çağrıldı ve sıkıyönetim ilan edildi. Olaylarla ilgili olarak önce 3 bin 151 kişi tutuklandı. Sonradan bu sayı 5 bin 104’e yükseldi. 10 Eylül 1955 günü dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etti. Sonrasındaki soruşturmalarda ise; bu ülkede çokça örneğini gördüğümüz şekilde, yaşananlardan solcular ve komünistler sorumlu tutulmaya başlandı. Aziz Nesin’in de aralarında olduğu isimlere dava açılırken, tüm bu isimler Aralık’ta serbest Rum İstanbul’u terk ettiOlayların ardından, Türkiye’de yaşayan binlerce Rum Türkiye’den göç etmek zorunda kaldı. Amaçlanan şeylerden biri gerçekleşti ve Rumların ülke ekonomisindeki yeri zayıfladı. Özellikle Anadolu illerindeki yeşil sermaye öne çıktı, Rumların ve gayrimüslimlerin mallarına el içinde bu olaylara dair çeşitli itiraflar da geldi. 6-7 Eylül olaylarının olduğu sırada Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan, 1988-1990 yılları arasında MGK Genel Sekreterliği yapan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na verdiği röportajda 6-7 Eylül olayları hakkında şu demeci veriyordu; “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.” Bu sözleri Sabri Yirmibeşoğlu tarafından 2010’da bir televizyon kanalındaki röportajında ise bu sefer inkar komşunun malını çaldı, Lefter de olayların mağduru olduTürkiye futbolunun efsanelerinden biri olan aslen Rum olan Lefter Küçük Andonyanis de, olayların mağdurlarından oldu. Lefter, o günleri şöyle anlatmıştı “15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. Sonra çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim.”Cengiz Bektaş’ın Milliyet Gazetesi’ne verdiği röportajdaki bir anısı ise olayın acı yönünü gösteren diğer bir örnekti “Ertesi günün ilk saatlarına dek caddelerde, sokaklarda olanı biteni ilk önemli şoklardan biriydi. İstiklal caddesinin otuz santimetre yırtılmış kumaş, parçalanmış eşya katmanıyla örtülmüş olduğunu görmek neyin nesiydi? Hele avukat olduğunu bildiğim bir hanımın cadde ortasında kumaş yırttığını görmek beni çok etkilemişti.” Gerçekte de olayın vahim yönlerinden biri bu linç ve yağmaya her gelir grubundan insanın katılması, daha dün komşusu diyip yüzüne baktığı insanın malına canına bedenine göz bu utanç günlerinden gereken dersleri almalı. Çünkü bu coğrafyada yeni 6-7 Eylül olaylarının yaşanmayacağının hiçbir garantisi yandan HDP milletvekili Mithat Sancar, 6-7 Eylül’ün 60. yıldönümünde yani geçen yıl İçişleri Bakanlığı’nın yanıtlaması istemiyle yazılı bir soru önergesi vermişti. Aradan bir yıl geçmesine rağmen soru önergesi cevaplanmadığı gibi TBMM’nin sitesinde önergeye dahi Dergi Video haberler için YouTube kanalımıza abone olun 6-7 Eylül 1955 olayları Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Menderes’in emirleriyle, İçişleri Bakanı Namık Gedik, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ın bilgisi dahilinde, Seferberlik Tetkik Kurulu ve Milli Emniyet Hizmetleri’nin MAH hazırladığı plan çerçevesinde uygulanmıştır. Kıbrıs Türktür Cemiyeti, basın, yayın organları, sendikalar, öğrenci dernekleri ve devletin tüm kurumları 6-7 Eylül 1955 olaylarında bilerek ve isteyerek görev almışlardır. Celal Bayar ile Adnan Menderes 6 Eylül 1955 günü öğle yemeklerini Beyoğlu’nda yemişlerdi. Atatürk’ün evi bombalandı haberi güya yemek esnasında geldi. Taksim’de gösteri başladığında Bayar ve Menderes İstanbul’dalardı. Almanya Başkonsolosluğu 15 gün önceden 6-7 Eylül’ü ve sıkıyönetim geleceğini Berlin’e bildirmişlerdi. Hükümet 15 gün önceden çevre illerden polis ekiplerini İstanbul’a getirmişti. Her şey biliniyordu. 1954 seçimlerinde DP belli bir oy kaybetmişti. Fakat DP Mecliste çoğunluktaydı. Menderes tek başına ülkeyi yönetmeye başlamıştı. Türkiye fiilen tekrar tek parti yönetimine dönmüştü. 6-7 Eylül olayları Menderes’in ve DP’nin sonunu getiren sürecin de başlangıcı oldu. 29 Kasım 1955’te Menderes, Celal Bayar’a istifasını verdi. Celal Bayar hükümet kurma görevini yeniden Menderese verdi. Menderes’in yeni hükümeti adalet ve hukuk sistemini, basın organlarını, üniversiteleri, “sivil toplumu” karşısına alarak hem siyasi hem de ekonomik anlamda gerçek bir baskı hükümeti haline geldi. Bu olaylardan sonra Menderes’in tek adam yönetimine karşı olan 19 Milletvekili DP’den ayrılarak Hürriyet Partisi’ni kurdular. 6-7 Eylül 1955 olayları İstanbul Rumlarının ve tüm gayri Müslimlerin devlete olan güvenlerini yok etti. Bir kısmı Türkiye’yi terk etti. Fakat esas olarak Rumların zorunlu göçü 1964 ve 1974’de gerçekleşti. 1950’de İstanbul’un nüfusu 900 000 kadardı. Bunun 300 000 kadarı Rumlar, Ermeniler, Museviler ve diğer gayrimüslimlerden meydana geliyordu. Günümüzde ise İstanbul’da 1500 kadar Rum kalmıştır. Devlet 1946’da aldığı bir kararla 500. Fetih yılında İstanbul’u Rumlardan ve Hıristiyanlardan “temizlemeyi” planlamıştı. Bu planın ilk adımı 6-7 Eylül 1955 oldu ve arkası devam etti. Saldırılara 200 000 dolayında insan katıldı. Sendikalar işçileri seferber etti. Her fabrikanın işçilerinin tahrip edeceği yerler belliydi. Beyoğlu’nun genellikle Cibali Fabrikası işçileri tahrip etti. Anadolu’dan trenlerle, kamyonlarla saldırganlar taşındı. Belediye otobüsleri, tramvay saldırganları taşıdı. Bütün saldırganlara tornadan çıkmış sopalar, kesici aletler, demir kesme makasları dağıtıldı. Saldırlar 20-30 kişilik birlikler tarafından gerçekleştirildi. Her birlik kışkırtıcılar, önderler ve tahripçilerden oluşuyordu Kışkırtıcılar ellerinde Türk bayrakları, Atatürk ve Celal Bayar’ın büst ya da fotoğraflarını taşıyorlardı. “Makarios’a ölüm!”, “Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır!”, “Emret ölelim!” gibi sloganlar atıyorlardı. Tahrip edilecek yelerin ayrıntılı adresleri saldırı birliği önderine verilmiş ve önceden işaretlenmişti. Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba, koruma görevlisi ve MAH elemanı Hasan Uçar tarafından 3 Eylül 1955 günü atılmıştı. Görüntüler aynı gün yani olayların başlamasından üç gün önce, Selanik’te fotoğrafçılık yapmakta olan Foto Kiryakidis’e teslim edilmişti. Her şey yalandı ve kurmaca idi. Vasiliadis’e göre, konsolosun eşi, fotoğrafçıdan acele etmesini, çünkü ertesi gün İstanbul’a döneceğini söylemişti. Fotoğraflar 4 Eylül 1955 günü İstanbul’a gelmişti. MAH bu fotoğrafları önceden Ekspres gazetesine vermişti. 6 Eylül 1955 günü saat İstanbul Radyosu, devletin resmî ajansı Anadolu Ajansı’na dayanarak, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı saldırı yapıldığı haberini verdi. Gazetenin ikinci baskısından sonra İstiklal Caddesi’nde toplanan güruh, gayrimüslimlere ait işyerlerini taşlamaya başlamıştı. Saat arasında üniversite öğrencileri Taksim’e doğru yürüdüler. Saat arasında ağırlıklı olarak Cibali Sigara Fabrikası işçileri ve işsiz gençler Beyoğlu’nda dükkânları tahrip ettiler. Olaylar kısa sürede Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı gibi gayrimüslimlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere yayıldı, ardından Eminönü, Fatih, Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutluk, Bebek, Kadıköy, Moda, Kuzguncuk, Çengelköy gibi uzak bölgelere sıçradı. Saldırganlar halkı tahrik etmek için “Makarios’a ölüm!”, “Kıbrıs Türktür!” diye haykırıyor, ellerindeki Atatürk ve Bayar resimlerini, KTC rozetlerini karşılaştıkları Türklerin ellerine tutuşturuyorlardı. Askerler Taksim’de, sokak başlarında bekliyor saldırganlara dur demiyordu. Polisler saldırıları, yakıp yıkmaları önleyeceğine yardımcı oluyordu. İşyeri yıkılan, tahrip olan insanlar, kızının karısının ırzına geçilen insanlar hazır bekleyen askerlerden yardım istiyordu. “Bize emir gelmedi!” diyerek yardım etmiyorlardı. saldırganlara yardım ediyor, yardım isteyenlere “Ben bugün polis değil, Türküm!” diyerek yardım etmeyi reddediyordu. Olayların başladığı saatlerde Başbakan Adnan Menderes, Taksim’e 200 metre kadar uzaklıktaki Park Otel’deki özel odasında kalıyordu. Olayları oradan izliyordu. İzmir Valisi soyguncuların, yıkıcıların sırtında taşınıyordu. Türk basınına göre 11 kişi ölmüştü, ancak sadece üç kişinin adları verilmişti. Bazı Yunan kaynaklarına göre 15 ölü vardı, ancak daha sonra öldüğü iddia edilen bazı kişilerin Yunanistan’da yaşadığı anlaşılmıştı. Yaralı sayısı resmî rakamlara göre 30, gayriresmi kaynaklara göre 300’dü. Sadece Balıklı Hastanesi’nde 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüştü. Tecavüze uğrayanların 200’ü aştığı sanılıyordu. Resmi rakamlara göre aşkın, gayriresmi kaynaklara göre 7 bine yakın bina saldırıya uğramıştı. 6-7 Eylül 1955 olayları, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908 Kongresinden alınan Osmanlı İmparatorluğu’nun çekirdeği sayılan Anadolu’nun Türkleştirilmesi, Kürtlerin Türkleştirilmesi, Alevilerin Sünnileştirilmesi, Hıristiyanların yok edilmesi stratejik programının uygulamalarından biridir. 6-7 Eylül 1955 olayları 29 Ağustos 1955’te başlayıp, 7 Eylül 1955 günü bitecek olan, Kıbrıs’ın statükosunu ve geleceğini belirleyecek konferansta Türkiye’nin konumunu güçlendirmek amacıyla planlanmış ve uygulanmıştı. 6-7 Eylül 1955 olaylarının en önemli sonuçlarından biri Kıbrıs’ta İngiltere’nin egemenliğinin devamına yardımcı olmasıdır. Diğer bir önemli sonuç ise Menderes’in sonunu getirecek sürecin başlamış olmasıdır. Menderes Yassıada Yargılanmaları sırasında 6-7 Eylül Hadiselerinin kendi bilgisi dahilinde meydana geldiğini kabul etmiş ve bu nedenle de ceza almıştı. Kaynaklar Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında 6-7 Eylül Olayları, Dilek Güven, İletişim Yayınları, 2005Türkiye Rumları Ulus –Devlet Çağından Küreselleşme Çağına Bir Azınlığın Yok Oluş Süreci, Samim Akgönül, İletişim, 20076-7 Eylül Olayları Tanıklar- Hatıralar, Rifat N. Ballı, Libra Yayınevi, 2010Varlık Vergisi ve “Türkleştirme” Politikaları, Ayhan Aktar, İletişim, 20106-7 Eylül 1955, Cumhuriyet Tarihinin En Karanlık Gecesi, Prof. Dr. Ayhan Aktar, 5-6-7-8-9 Eylül 1955, Sabah Gazetesi6-7 Eylül 1955 Yağması ve 1964 Sürgünleri, Ayşe Hür, Radikal Kaynak Şu sırada yeniden Sabah'ın yönetimine geçen İzmirli demokrat gazeteci Ergun Babahan, 6-7 Eylül olaylarını son derece kısa ama yeterince çarpıcı bir yazıyla dile getirmiş. Geçmişiyle yüzleşmekten çekinmeyenler demokrasiyle daha çabuk tanışır ve orada kalır"Atatürk'ün evine bomba atıldı"Artık MİT'e hizmet ettiği bilinen bir gazetecinin servis ettiği, yine gizli servise hizmet eden bir gazete yöneticisinin manşet yaptığı bu yalan haber, tarihimizin en karanlık sayfalarından birinin açılmasına yol azınlıklara ait ev ve işyerleri zaten bir gece önceden gün özel hazırlanmış serseriler güruhu sokaklara salındı ve tertipçilerin gösterdiği hedefler yerle bir nasibini alan yerler arasında kiliseler bile vardı. İstanbul'daki 72 kilisenin 70'i tahrip dolarlık hasar meydana geldi, 13-16 arası Rum, bir Ermeni yurttaşımız hayatını kaybetti. Korkunç olayların ardından binlerce Rum akın halinde Yunanistan'a göç etmek zorunda kaldı, İstanbul rengini, sesini yitirdi. Bugün geri dönüp baktığımızda 6-7 Eylül olaylarının Lozan'da eksik kalan bir süreci tamamlamak üzere tezgahlandığını açıkça görüyoruz. İstanbul Rumları mübadele kapsamına sokulamamış ve geride olaylar zorunlu mübadele olarak devleti yabancı unsurlarından ayıklama sürecinin bir parçasıydı 6-7 Eylül uluslararası hukuk anlayışı çerçevesinde dönemin yöneticilerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanması gerekirdi. Yargılanmadıkları için benzer bir tezgah yıllar sonra Kahramanmaraş'ta ve Çorum'da devreye evler işaretlendi. Bu kez kurbanlar Alevi yurttaşlarımızdı. Toplumu tek tipe sokmak isteyen ve bu amaçla kan dökmekten çekinmeyenler tarih boyunca var olmuştur için çıkarmamız gereken ders ise şudur Farklılıkları zenginlik değil de düşmanlık kaynağı olarak gösterdiğiniz sürece bu tip tehlikelere davetiye dünyasında dünyanın hiçbir ülkesinin tek tip insanlardan oluşması mümkün değildir. Demokratik sistemin hüneri, inancı, etnisitesi farklı insanları barış ve huzur içinde bir arada yaşatabilmektir. Onun için düşmanlık tohumları atmaktan çekinmeyenlerin daha dikkatli olması gerekir. SABAH BASKIN ORANO gece ben Gündoğdu Açıkhava’da oynayan “Çelik Hançer”i istiyorum, çünkü gökten düşen bir taştan yapılmış hançerden bahsediyoruz ve mahallede bir tek ben görmemişim, ama Nesrin ablamla Taşkın abim “Kahraman Şerif”e götürüyorlar Gary Cooper var diye. Ünivar Açıkhava’da sonuna doğru dışarıdan patırtılar başladı. Kimileri bırakıp çıkıyor. Biz zor bitirdik çıktık, bir baktık ki yüz metre ötede, Birinci Kordon ’daki Yunan Başkonsolosluğu alevler içinde. Meğer olaylar akşamüstü fuardaki Yunan pavyonunun önünde başlamış da bizim haberimiz yokmuş. Bir çocuğu, sonradan söylendiğine göre Gazi İlkdkulu’nda bizim sınıftan Tayfun’u, bayrak direğine tırmandırtmışlar, bayrağı parçalamışlar. Yunanlıların Selanik’te Atatürk’ün evini bombaladıklarını da duyduk, o OranAlsancak’ta herkes ayaktaBir vardık ki, bizim İkinci Kordon 270 numaradaki ev hıncahınç; mahallemiz Alsancak ’ta ne kadar gayrimüslim komşumuz varsa tıkışmış. Herkes ayakta. Yanımızdaki 268 numarada hiç evlenmemiş iki yaşlı Rum hanım otururdu, saçları blö’lü, birara köpeklerini belediye zehirlemişti de daha büyüğü gelip bizim evden kardeşinin işyerine hıçkıra hıçkıra telefon etmişti, onların zangır zangır titreyişini özellikle kapıyı kapattırmış, kol demirini vurdurmuştu. Biraz sonra güruh kapıya dayandı. “Gavurlar buradaymış!” diye bağrışıyorlar. Demir sokak kapısı gidip gidip geliyor; kıracaklar. Babam yaşlı, sinirli, sert, saygı gören bir adamdı. Çubuklu pijamaları üstünde, açtırdı kapıyı, çıktı dışarı, “Defolun! Türk evi burası! ” diye ağzından tükürükler saçmacasına haykırdı. Öndeki it, tepesindeki saçlar seyrek, “Peki, amca!” dedi, defoldular, yan evleri yağmalamaya gittiler. Galiba babamın pijama cebinde, gidip başucundaki komodinin çekmecesinden aldığı, milletvekiliyken verilmiş Kırıkkale vardı, ama hayal etmiş de olabilirim.O gece yatağıma işemişim’Ortalık biraz yatışınca, bize sığınmış komşuların evlerinin nasıl tahrip ve talan edildiğini içimiz ezilerek izledik. Evimizin önünden bir sürü herif-i nâşerif elleri-kolları dolu, geçe geçe bitemedi. Ben tabii, on yaşında çocuk, cahil cesareti, “Nereye götürüyorsun onları? ” diye sormuşum, ablamın koluma ânında bastığı çimdiğe rağmen, herif de demiş “Denize atmaya götürüyom!” Kordon’dan denize otomobil ve kuyruklu piyano atıldığını bu gözlerimle gördüm; sonra otoyu nihayet dinince yatmaya gittik. Sabaha doğruydu. O gece yatağıma Eylül olaylarında gözü dönmüş saldırganlardan arabalar da nasibini NEZİH BAŞGELEN ARŞİVİ Yayın hakkı size, muhteşem bir örgütlenme değil miydi? O yaştayken pogrom mogrom bilmiyordum ama şimdi biliyorum Tipik bir pogrom’du Çoğunluğun azınlığa devlet desteğinde saldırısı. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde tarih içinde Yahudi mahallelerine yapılan saldırıların bir örneği, yani. 5-6 yıl sonra Yassıada duruşmalarını radyodan dinlerken duydum MİT’e çalışan B. Trakyalı bir Türk gencine bizimkiler attırmıştı Selanik ’teki ses bombasını, bu pogromu düzenleyebilmek için. Yine ortaya çıkmazdı da, on yıllar sonra öğrendim, Org. Mustafa Muğlalı 33 Kurşun olayının DP ’liler tarafından CHP’yi sıkıştırmak için 1950 ’de açığa vurulmuş olmasına karşı CHP ’nin intikam almak istemesi sayesinde ortaya dökülmüştü. Emret Lefter abi...’O yaşta nereden bilecektim; yıllar sonra E. Org. Sabri Yirmibeşoğlu’nun övünmek istemesi sayesinde öğrendim “6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi. Amacına da ulaştı. Sorarım size, muhteşem bir örgütlenme değil miydi? ” Tempo Dergisi, s. 24, 9-15 Haziran 1991, s. 24; Fatih Güllapoğlu, Tanksız Topsuz Harekat, Tekin Yayınevi, 1991, s. 104. “Beni mutlu eden yine Fenerbahçeli taraftarlar oldu. Kartal’dan bir motor dolusu Fenerbahçeli geldi, Emret Lefter abi, kim yaptı öldürelim onları’ diye. Yine bazı devlet adamları duymuş ve çok üzülmüştü. Benden isim istediler. Ama ben, evi basanların hepsini tanımama rağmen tek bir isim bile veremedim. Unuttum gitti. Birkaç çapulcunun yaptığını memlekete mal edemem ki; ben bu memleketin çocuğuyum ”.Bu memleketin yetiştirdiği en efendi, en büyük futbolcu olan Lefter bilemezken, on yaşındaki çocuk mu bilecekti bunun tipik bir pogrom olduğunu?Saldırı sonrası dükkanlarını terk edemeyen tüccarlar saldıran adamı hiç unutamıyorum! İnkılap Kitabevi’nin 63 yıllık çalışanı Onnik Şenorkyan ve Rumlarla ilgili çok sayıda araştırması bulunan Fındık lakaplı Ahmet Tanrıverdi, 6-7 Eylül olaylarında yaşadıklarını Milliyet’e anlattı SAMET AKTEN İstanbulOnnik Şenorkyan “6-7 Eylül olaylarının yaşandığı tarihte 16 yaşındaydım, elektrikçilik yapıyordum. Ben, annem, babam ve halam Kumkapı’daki Kurban Sokak’ta 13 numaralı evde oturuyorduk. O gün yaşanılanları daha dün gibi hatırlıyorum. Babam o dönem rahatsızlığından ötürü çalışamıyordu. Sıcak bir eylül günü akşamüzeri işten çıktıktan sonra evin avlusunda yeğenimle muhabbet 7 gibi avluya komşu teyze girdi ve Beyoğlu’nda dükkanları, işyerleri kırıp döküyorlarmış’ dedi. O an aklımdan hiçbir şey geçmedi. Saat 10’a doğru sokağımızda bir hareketlilik başladı. Daha önce hiç görmediğimiz bir sürü insan dolmuştu sokağa. Çok geçmeden yaklaşık 40-50 kişilik bir grup kapımıza Caddesi üzerindeki dükkanlara saldıranlar veyağmalamaya çalışanlar çıkardıkları malları ortalığa saçarken. İnanılmaz bir geceydiPencerelere taş atıyorlar, kapımıza sopalarla vuruyorlardı. Dışarından küfürler, bağırışmalar geliyordu. O an çok korkmuştum çünkü babam yatalak hastaydı ve içeri girerlerse ne yaparım diye düşünüyordum. Tam o sırada halamın dikiş diktiği Türk komşularımızdan birinin eşi bizim eve Recep’ti onu hiç unutamıyorum. Saldırgan güruha Buradan gidin, bu evdekiler bizdendir’ diye bağırdı. Eğer o gelip bizi kurtarmasaydı sonumuz çok kötü olacaktı. Allah ondan razı olsun. Sabah olup da dışarı çıktığımızda sokakta adım atacak yer kalmamıştı. Sokakta piyanolar, yataklar, koltuklar, tabak, çanak, her şey vardı. Kumkapı sahilinin oradaki kilisenin çanını söküp yolun ortasına atmışlar. İnanılmaz bir geceydi. Çok acılar çektik.”Ahmet Tanrıverdi “6 Eylül günü birçok insanın yediği içtiği ayrı gitmeyen Rumların dükkanlarını yağmaladıklarını gördüm. O gün akşam saatlerinde Büyükada’daki evimizden çıkmış saatli kulenin orada duyurularının yapıldı camekanda İstanbul Express gazetesinin Atatürk’ün evine bomba atıldığına ilişkin manşetini gördüm. 5-10 dakika sonra adalı abilerimiz yanımıza gelip bize evlerimize gidip dışarı çıkmamamız gerektiğini söylediler. Eve döndüğümde pencerenin kenarına oturup sokağı izlemeye koyulmuştum ki karşı sokaktan yakından tanıdığım bir adam elinde odunla çıktı ve adanın ünlü lokantalarından Faço Lokantası’nın pencerelerine vurmaya anlayamadıİçerideki insanlar canhıraş bir şekilde kaçışmaya başladılar. Bizim sokak iki dakika içinde onlarca insanla doldu. Herkesin elinde levyeler, baltalar, odunlar Rumlara ait ev ve işyerlerine saldırıyorlardı. Kimse ne olduğunu anlayamadı. Yalnız Faço Lokantası’na saldıran o adamı hiç lokantanın sahibi Petro Yovanoğlu ile yediği içtiği ayrı gitmeyen biriydi. Onun böyle bir şey yapabildiğine şahit olduğum için bile iğreniyorum. Çünkü olaylar bitip bu adam gözaltına alındığında Petro, “O benim dostumdur, bana böyle bir şey yapmaz” deyip onu kurtarmıştı. Adada dürüst saygın dediğimiz bir sürü adam o gün her gün selamlaştıkları Rumların evlerini işyerlerini talan edip yağmaladı. Sokaklarda kiliseye yürümek isteyen kalabalık Papazı sünnet edeceğiz’ diye slogan atıyordu. Öte yandan olaylar bittiğinde adada 6-7 Eylül zenginleri’ diye bir tabir ortaya çıktı. Rumların işyerlerinden yağmaladıklarıyla ev, araba alanlar oldu. O gün Türkiye tarihin en utanmaz, en unutulmaz senaryolarından birini yaşadı.”YARIN SAMİM AKGÖNÜL’ÜN 6-7 EYLÜL OLAYLARI?İLE?İLGİLİ?İZLENİMLERİ. RK 1016 / 35, No. 168 sayılı ve “gizli” damgalı yazının tarihi 12 Eylül 1955. İstanbul İngiliz Başkonsolosluğundan Sir James Bowker imzasını taşıyan kripto İngiltere Dışişleri Bakanı Selwyn Llyod’un dikkatine çekiliyor “Güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, 5 Eylül gecesi Başbakan Adnan Menderes Kıbrıs Türktür Cemiyeti’ Başkanı Hikmet Bil ile görüştü. Rum karşıtı gösterilerin bu cemiyetin himayesinde düzenlenmesine karar verildi. Sınırlı bir sokak gösterisi ve bir kaç camın kırılması planlandı. Gösterinin 9 Eylül’de, İzmir’in kurtuluş günü vesilesiyle düzenlenmesi öngörüldü. Ancak, Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atıldığı haberi halkta öfke yaratınca, gösteriler için uygun fırsat çıktığı düşünüldü”. İstanbul’daki İngiliz istihbaratına dayanarak İngiliz Başkonsolosluğundan Londra’ya çekilen bu kripto bir süre önce açılan İngiliz gizli belgelerinde yer alıyor. Anlatılan senaryo “6 - 7 Eylül 1955 olayları” ile bağlantılı. Kıbrıs’ta gerginlik “Yazıyor, Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalandığını yazıyor”. 6 Eylül 1955... İstanbul’da yayınlanan, tirajı pek de yüksek olmayan bir gazetede yayınlanan bu haber üzerine, çeşitli topluluklar Taksim'de toplanmaya başlıyor. O tarihte “Kıbrıs’ta Türkler ile Rumlar arasında” siyasal gerginlik giderek tırmanıyor. Yunan Hükûmeti Kıbrıs’ın kendisine bağlanmasını istiyor. İsteğini Birleşmiş Milletlere taşıyor. Bu tutum Kıbrıs’ta Türkler ile Rumları karşı karşıya getiriyor. Türkiye’de “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” kuruluyor. Başında Hikmet Bil isimli biri var. Cemiyeti dönemin Başbakanı Adnan Menderes destekliyor. Aynı günlerde Demokrat Parti iktidarından yana olan gazetelerde sık sık “İstanbul’da yaşayan Rumlara karşı nefret söylemi içeren” haberler yayınlanıyor. “Atatürk’ün evi bombalandı” haberi nefret söylemi zincirinin son halkası. “6-7 Eylül günlerinde tarihimizin en yüz karası olaylarından biri daha patlıyor”. Yağma ve tahribat İktidarın körüklediği nefret söylemi gazete haberi ile birleşince, tam bir facia yaşanıyor. Taksim’de bir araya gelen topluluk büyük bir öfke içinde İstiklal Caddesi’ne doğru yürümeye başlıyor. Orada Türk azınlıklara ait çok sayıda dükkan, ev ve kilise var. “Bir yağma başlıyor. Dükkanlara giriliyor, vitrinler yerle bir, evlere taşlar, insanlara sopalar!.. Tam bir vahşet!..” Saldırıya uğrayan ve yağmalanan iş yerleri çoğunlukla Rumlara, aynı zamanda Ermenilere ve Musevilere ait. Resmi kaynaklara göre, iki gün süren 6-7 Eylül olaylarında “İstanbul’un çeşitli semtlerine yayılan yağmada 4 bin 214 ev, bin iş yeri, 73 kilise ve 26 okul tahrip ediliyor. İnsan Hakları Örgütü Helsinki Watch’a göre, olaylarda on beş kişi hayatını kaybediyor”. Gayrimüslim Türk yurttaşlarına ait dükkânların yağmalanması ve saldırıların kontrol altına alınamaması üzerine İstanbul ve İzmir’de sıkıyönetim ilan ediliyor. “Her şey Menderes’ten sorulur” İngiliz belgelerine göre, sokak gösterisi ve bir kaç cam kırma olarak planlandığı öne sürülen olaylar sırasında İçleri Bakanı İstanbul’da. Aynı belgeye göre “Güvenlik güçleri olaylara saatlerce müdahale etmiyor”. İngiliz Ulusal Arşivi’nde açılan 1841 - 1957 dönemi İngiltere Dışişleri Bakanlığı gizli raporlarında bu kez Michael Stewart imzalı 22 Eylül 1955 tarihli gizli yazıda “Bu ülkede her şey Başbakan Menderes’ten sorulur. 6 - 7 Eylül gösterileri onun kararı ile olmasa bile, onun değilse de, yakın çevresinin bilgisi ve onayı vardır. Bu ülkede onun talimatı alınmadan bir şey yapılamıyor. Gösteriler başladığında, Menderes trenle Ankara’ya gidiyordu ve ona ulaşılamıyordu. Tren gece 10’da Sapanca’ya gelince ona ulaşılabildi, o da bir polis aracıyla İstanbul’a döndü”. “Komünistler yaptı” İngiliz istihbaratının bu iddiaları İngiliz gizli belgelerinde yer alırken, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar suçluları ilan ediyor “Olaylardan suçlu olanlar basın ve bazı komünistlerdir, halkı onlar tahrik etmiştir”. Başka kim olabilir ki zaten!.. Basın ve komünistler varken!.. Bayar’ın sözlerinden hareketle... “- Aziz Nesin, Can Boratav, Zehra Kosova gibi isimlerin bulunduğu yazarlar ve aydınlar hapse atılıyor. - Zafer ve Ulus gazeteleri kapatılıyor”. Pek çok örneğini yaşadığımız bu tavır, bize hiç yabancı değil. Üçüncü İngiliz belgesi Yine Sir James Bowker imzalı bir başka kriptoda dönemin siyasal görünümü değerlendiriliyor. Satır başlarıyla “- Baskıcı iktidar karşısında bölünmüş bir muhalefet var. - Ekonomik kriz yaklaşıyor”. Çok doğru bir tespit ve öngörü. Ekonomik kriz 1958’de doruk noktasına ulaşıyor. Döviz rezervleri fena halde eriyor, Türk Lirası dolar karşısında TL’den 9 liraya fırlıyor, yüzde 221 oranındaki devalüasyonla sonuçlanan 1958 ekonomik krizi patlıyor. Belge devam ediyor - Türkiye’nin siyasi manzarası hiç iç açıcı değil. Bir diktatöre özgü özellikler yansıtan tek bir adamın egemenliği altında. - Aday olacaklarda önce partiye bağlılık esas alındığından, çoğu milletvekili ehliyet açısından vasat görünümde. - Partinin milletvekilleri arasında elbette nitelikli kişiler var ama parti lideri onları engellemek için gerekli önlemleri alıyor. - Lider dış politikayı kimseye bırakmıyor, bizzat yönetiyor. - Küçük, büyük demeden, her konuda tek başına karar alıyor, bu kararları itirazsız kabul gerektiriyor. - Halkta iktidardan hoşnutsuzluk var ancak, muhalefetin bu hoşnutsuzluğu oya dönüştürecek kampanya yürütmesi, iktidarın özgürlüklere getirdiği kısıtlamalar nedeniyle çok zor görünüyor. - Atatürk’ün ilkeleri yerini oportünizme bırakıyor. - Ekonomik bunalım iktidarın baskıcı tavrını arttırıyor. - Bu durum sadece halkta değil, parti içinde de hoşnutsuzluk yaratıyor”. 6 - 7 Eylül 1955... 6 Eylül 2021... Her açıdan baştan sona derslerle dolu bir tarih. Hepimiz için!

6 7 eylül olayları izmir